28 Temmuz 2010 Çarşamba

İşte Dürüyenin Güğümlerinin Zühtüsü (Emre Kınay)


Dürüyenin Güğümleri geçtiğimiz Cumartesi günü yayınlanan ilk bölümü ile büyük beğeni topladı. Bizde her hafta dizi oyuncularından birinin diziye ilişkin görüşlerini takipçilerimizle paylaşıyoruz. Bu haftanın konuğu Emre Kınay nam ı diğer Zühtü.

Mustafa Şevki Doğan’ın yönettiği, başrollerini İpek Tuzcuoğlu ve Emre Kınay’ın üstlendiği “Dürüye’nin Güğümleri” Star TV’de başladı. Kınay’ı çekimleri Muğla’da devam eden dizinin setinde ziyaret ettik, yeni karakteri Zühtü’den kızı Duru’ya pek çok merak ettiğimiz her şeyi sorduk.



Yeni diziniz hayırlı olsun. Öncelikle bize bu dizideki karakterinizden söz edebilir misiniz biraz?
-
Teşekkürler... “Dürüye’nin Güğümleri”nde Zühtü adında birini canlandırıyorum. Zühtü, bildiğiniz toprağımın insanı aslında... Tek derdi sevdiği kızı almak. Köyün güzeli Dürüye’yi aldıktan sonra da basıyor Almanya’ya gidiyor. Tipik bir Türk gelişimi gösteriyor, yurtdışında da bir ilişkisi oluyor. Özünde iyi bir adam ama çocuk yaştan beri sokaklarda olduğu için sokak kuralına göre oynuyor. O yüzden de biraz fırıldak bir tip... Yurtdışındaki karısı Helga’dan bir oğlu olduktan sonra bütün malını mülkünü Helga’ya bırakarak oğlunu alıp Dürüye’ye dönüyor. Çekimler Muğla’da sürüyor, yöre halkıyla aranız nasıl? - Harika... Burda dizi çekmek hem çok kolay hem çok keyifli... Dün bir teyze lokma yapıp getirdi sete mesela. Çok sıcak kanlılar. Bu projeyi kabul etmenizdeki nedenlerden biri de bu ortam olsa gerek... - Kesinlikle... Dünyanın en şanslı adamlarından biriyim. Eğlendiğim işi yapıyor ve bundan para kazanıyorum, ötesi var mı? Bir de artık Türk insanının dramaya tahammülü kalmadı. Gülmek istiyorlar. Ve biz onlara istediklerini vereceğiz bu diziyle... Bir şansım daha var aslında; kızım şu sıralar Bodrum’da, annesi Emine Ün’ün yanında. Bu dizi sayesinde ben de her an kızıma yakınım. TÜRKLER’İN SEVİMLİ GÖRGÜSÜZLÜKLERİ VARDIR Komedi çok tutuluyor doğru, ama dramalar da hâlâ geniş kitlelere ulaşıyor... - Ama komedi işleri hep daha çok tutar. Dizileri zaten sanat için yapmıyoruz. Reklam alırsa ve reytingi yüksekse dizi devam eder. Bir ülke ne zaman ekonomik kriz yaşarsa, o ülkedeki komedi işleri artar. Bu hep böyledir. İnsanların hiçbir şey düşünmeden deşarj olmalarını sağlıyor çünkü. Televizyonda sanat yapılamaz mı diyorsunuz yani? - Televizyonda zamana dayanıklılık yoktur. Televizyonda gördükleri şey insanları o an için heyecanlandırır, sonraki haftaya başka bir şey yapmak zorundasınızdır. Yaptığınız iş televizyonda para kazandırdığı sürece vardır. Para kazandırmıyorsa yayından kalkar. Sanatın ise para kazanmak gibi bir kaygısı yoktur.

Almanya’da yaşayan Türkler’in kültürel uyum ya da uyumsuzluklarını da göreceğiz sanırım bu dizide... -

Evet. Türkler’in sevimli bir görgüsüzlükleri vardır. Mahalledeki Almancılar’ı hemen tanırsınız mesela. Muhtemelen yeşil Mercedes’iyle gelmiştir, arka camda el örgüsü karpuz dilimi vardır (gülüyor). Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Kültürel tekamülünü tamamlamamış bir milletiz biz. Bizimkiler kendilerini gittikleri yerlere uyum sağlamak zorunda hissettikleri için, yarım yamalak bir kültür çıkıyor ortaya. Ne oralı oluyorlar tam anlamıyla, ne de buralı... Zühtü de işte öyle bir karakter.

ŞAHİKA’NIN HAYATIMA GİRMESİ GÜZEL OLDU Sevgiliniz Şahika Koldemir de burada. Sizi sette yalnız bırakmamış. Nasıl gidiyor ilişkiniz? - İyi gidiyor. Standart... Hayatıma Şahika’nın girmesi güzel oldu. Bütün arkadaşlarımın ya sevgilileri ya da eşleri var. Bense onların ortamlarında hep yalnızdım. Veya kızımı alıp gidiyordum. Bu çok sıkıcı bir durumdu. İnsan biraz mahzunlaşıyor tabii. Şimdi Şahika var ama...

Daha önce “Kızıma aşığım, hayatımdaki boşluğu o dolduruyor. Ona duyduğum aşk bana yetiyor” demiştiniz. Aşk konusunda hâlâ aynı fikirde misiniz? - Aşka inancım kalmadı artık... Benim için aşkın tanımı şuydu: Uğruna her şeyi yapmayı göze aldığım karşı cins... Ama artık böyle biri yok. Aşk fizyolojik olarak da insanı çok hırpalayan bir duygu... Bir daha da öyle birinin olmayacağını mı düşünüyorsunuz? - Şimdilik evet... Aşkın yerine başka bir kavram mı koydunuz? - Sevgiye daha çok inanıyorum artık. Eskiden, birine aşık olduğumda “onun için ne yapamam”ın cevabı “her şeyi yaparım”dı. Şimdi ise yanıtım “birçok şeyi yapamam”... Belki bu, 40 yaş olgunluğudur. Ayrıca bu söylediklerim, hissettiklerim karşımdaki insanı değersiz hale getirmez. Aşk kısa süreli, ama sevgi uzun sürelidir.

Sevgiden vazgeçilebilir mi peki?

- Vazgeçilemez. Benim çok uzun zamandır görüşmediğim ama hâlâ çok sevdiğim arkadaşlarım var mesela...

DURU BİR GÜN AŞIK OLURSA YIKILIRIM Kızınız Duru’yla ilişkinizden biraz bahsedecek olursak...
- Ben ona hiçbir zaman çocuk muamelesi yapmadım. Her zaman bir yetişkin gibi davrandım. O benim gerçekten arkadaşım gibi. Beraber yüzmekten, alışveriş yapmaktan, birlikte oyun oynamaktan daha fazla keyif aldığım kimse yok. Büyüyünce bu hissi kaybeder miyiz diye korkuyorum hatta. Şahika’yla bile onun yanında mesafeliyimdir. Ömrümün sonuna kadar benimle olacak kızıma kendi içinde fırtına yaşatmak istemem.

Ama büyüyünce o da birine aşık olacak... - İşte o zaman yıkılacağım! Bir adam için gözyaşı döktüğünü gördüğümde muhtemelen ölürüm ben.

SEYİRCİYİ TERS KÖŞEYE YATIRMAYI SEVİYORUM İnsanlar sizi bu rolde gördüklerinde yadırgarlar mı acaba? -

Yadırgasınlar, ben seviyorum o durumu... Bir işadamı, bir iflah olmaz aşık, bir vatanperver, bir vatan haini, kadın, baba, yazar, profesör... Hepsini oynadım. Seviyorum seyirciyi ters köşeye yatırmayı... Galiba bu benim meslekteki devamlılığımı da sağlayan bir durum... Ama hayatta benim için en önemli şey kızım. Duru her şeyden önce geliyor. Hayatta nelerden vazgeçersiniz diye sorsanız, kızımdan başka her şeyden vazgeçerim derim, o derece yani...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder